Ön Çapraz Bağı Yırtılmalarında, Menisküs Ramp Lezyonlarını Saptamada Manyetik Rezonans Görüntülemenin Diyagnostik Performansı: Sistematik Derleme ve Meta-analiz
Koo B, Lee SH, Yun SJ, Song JG. Diagnostic performance of magnetic resonance imaging for detecting meniscal ramp lesions in patients with anterior cruciate ligament tears: a systematic review and meta-analysis. The American Journal of Sports Medicine. 2019 Nov 4:0363546519880528.
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31684739/
Giriş: Ramp lezyonu, medial menisküs (MM) arka boynuzda periferik meniskokapsüler bağların yırtılması, bozulması veya ayrılmasıdır. Ramp lezyon onarımı yapılmadan ÖÇB rekonstrüksiyonu uygulanması, eklem kinematiğini düzeltemeyebilir. Ramp lezyonları anterior translasyona, eksternal rotasyonel laksiteye (diz instabilitesi), medial menisküs yırtığının arka boynuza uzamasına ve hem menisküs hem de artiküler kıkırdağın hızlı dejenerasyonuna neden olur. Ramp lezyonlarının tespitinde manyetik rezonans görüntülemenin (MRG) tanısal doğruluğu geniş bir skalaya sahiptir.
Sorular: ÖÇB yırtığı olan hastalarda ramp lezyonunun tanısında MRG’nin duyarlılığı ve özgüllüğü nedir?
Dizayn: Sistematik derleme ve meta-analiz.
Katılımcılar: ÖÇB yırtığı ve rekonstrüksüyonu bulunan 883 hasta (8 makaleden 9 çalışma).
Dışlama Kriterleri: (1) vaka raporu veya vaka serisi; (2) derleme makaleler, kılavuzlar, konsensüs beyanları, mektuplar, başyazılar ve konferans özetleri; (3) araştırma konusuyla ilgili olmayan çalışmalar; (4) canlı insan üzerinde yapılmayan çalışmalar (hayvan ve kadavra çalışmaları) ve (5) 2×2 tablosu için yetersiz veri içeren çalışmalar.
Yöntem: PubMed, EMBASE ve Cochrane Library literatür taramaları, PRISMA DTA (Tanısal Doğruluk Çalışmalarının Sistematik İncelemeleri ve Meta-Analizleri için Tercih Edilen Raporlama Öğeleri) raporunun revize edilmiş kılavuzlarına dayanılarak gerçekleştirilmiştir. İndeks test olarak MRG’yi ve ramp lezyonu için referans yöntem olarak artroskopiyi kullanan tanısal performans çalışmaları dahil edildi. Tanısal performansı değerlendirmek için iki değişkenli ve hiyerarşik ROC modellemesi kullanıldı. Potansiyel heterojenite kaynaklarını belirlemek için meta-regresyon analizleri yapıldı.
Sonuç: Ramp lezyonu için MRG ortalama duyarlılığı 0.71 (%95 CI, 0.59-0.81), özgüllüğü 0.94 (%95 CI, 0.88-0.97) ve hiyerarşik ROC analizinde eğri altındaki alan 0.90 (%95 CI, 0.87)-0.92) olarak belirlendi. Potansiyel ortak değişkenler arasında; mıknatıs kuvveti (P <.01), hasta diz pozisyonu (P = .04) ve MRG yorumlayıcısı (P = .04) duyarlılık açısından heterojenlik ile ilişkilendirilmişken, mıknatıs kuvveti aynı zamanda (P = .03) özgünlük açısından heterojenlik ile ilişkili bulundu.
Çıkarım: MRG, ramp lezyonunu teşhis etmek için orta düzeyde duyarlılık gösterirken, üst düzeyde özgüllük göstermiştir. MRG’de şüpheli olup olmadığına bakılmaksızın ramp lezyonunun varlığı için rutin artroskopik değerlendirme önerilir. Ramp lezyonlarını tespit için için yüksek çözünürlüklü ve doğru diz pozisyonuyla gerçekleştirilen MRG’leri içeren daha detaylı klinikoradyolojik çalışmalara ihtiyaç vardır.
Yorum: Araştırmacıları ÖÇB yaralanmasında MM yırtıklarını konu alan bu geniş kapsamlı çalışmayı yayınladıklarından dolayı tebrik ediyoruz. Artroskopinin meniskoskapsüler yaralanmalarda, özellikle retrospektif bakıda, altın standart olarak kabul edilen bir değerlendirme metodu olmadığı akılda tutulmalıdır. Bunun yanı sıra ÖÇB yaralanmasında medial menisküste köşe fraktürü veya longitudinal yırtık çok sık karşılaşılan durumlardır. Bu türden yırtıklarla ilişkilendirilen meniskoskapsüler zedelenme veya ayrılmaları MRG ile ayırt etmek oldukça zordur. Ek olarak, ÖÇB rekonstrüksiyonu artroskopisi; pratikte erken rekonstrüksiyondan veya başka öngörülemeyen sebeplerden dolayı ortaya çıkan olumsuz etkenler nedeniyle sıklıkla ertelendiği için, rutin klinik uygulamalarda kullanım için geçerli olmayabilir.
Çocuk Servikal Omurga Yaralanmalarının Epidemiyolojisi ve Görüntüleme Sınıflandırması: Seviye-1 Travma Merkezinde 12 Yıllık Deneyim
Beckmann NM, Chinapuvvula NR, Zhang X, West OC. Epidemiology and imaging classification of pediatric cervical spine injuries: 12-year experience at a Level 1 Trauma Center. American Journal of Roentgenology. 2020 Jun;214(6):1359-68.
https://www.ajronline.org/doi/abs/10.2214/AJR.19.22095
Sorular: Çocukluk çağında künt travma sonucu servikal omurga yaralanmalarının oranı nedir? Bu populasyonda servikal omurga yaralanma çeşitleri nelerdir?
Dizayn: Retrospektif çalışma.
Katılımcılar: 2006 Temmuz ve 2018 Haziran arasındaki travma kayıtlarında 16 yaş ve altı servikal omurga yaralanması tanısı konmuş 235 hasta.
Dışlama kriterleri: Kesitsel görüntüleri (BT veya MRG) olmayan hastalar ve servikal omurgada penetran travması olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
Yöntem: BT ve/veya MR görüntüleri 13 yıllık tecrübeye sahip bir kas-iskelet radyologu tarafından değerlendirildi ve yaralanma seviyesi ile yaralanma tipi kaydedildi. Eğer hastaların başvuru anında çekilen direk grafisi mevcutsa grafi raporları da analiz edilerek BT veya MR görüntülerindeki yaralanma bulguları ile karşılaştırıldı.
Sonuç: İzole üst servikal omurga yaralanma sıklığı 3 yaş altı hastalarda %73, 3-8 yaş aralığındaki hastalarda %48, 8 yaş üstü hastalarda %29 olarak belirlendi. Oksipital kondil fraktürlerinin %71’i, dens fraktürlerinin ise %26’sı avülsiyon tip fraktürdü. Tip-II dens fraktürleri yalnızca 8 yaş üstü hastalarda bulundu. Tip-I ve tip-III dens fraktürleri neredeyse sadece 8 yaş ve altındaki hastalarda gözlendi. AO-Omurga sınıflamasına göre A, B ve C olarak gruplandırılan yaralanmalar, subaksiyal yaralanmaların sırasıyla %65.6, %17.2 ve %17.2’sini oluşturuyordu.
Çıkarım: Pediyatrik hastalarda, sıklıkla avulsiyon fraktürleri ile ilişkililendirilen bir distraksiyon yaralanması olma eğilimi gösteren üst servikal omurga yaralanma oranları yüksektir. Pediyatri hastalarında yaralanma paternleri yaşa göre önemli farklılıklar gösterir; 3 yaşından küçük hastalar özellikle distraksiyon tipi yaralanmalara meyillidir.
Yorum: Çalışma için teşekkürler. Görece daha büyük bir pediatrik kafa boyutu ve daha güçlü servikal ligamentlerin varlığı, üst servikal yaralanmaların ve tipik avülsiyon fraktürlerinin neden daha sık gerçekleştiğini açıklamaktadır
Asemptomatik Sağlıklı Kontrol Grubuna Karşı Lateral Epikondilit Olgularında Ultrasonografik Değerlendirmenin Klinik Değeri
Krogh TP, Fredberg U, Ammitzboll C, Ellingsen T. Clinical Value of Ultrasonographic Assessment in Lateral Epicondylitis Versus Asymptomatic Healthy Controls. The American Journal of Sports Medicine. 2020 Jun 2:0363546520921949.
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32484714/
Giriş: Tenisçi dirseği olarak da bilinen lateral epikondilit (LE), ortak ekstansör tendonun aşırı kullanım sendromudur. Artan ortak ekstansör tendon kalınlığı LE’de gözlenen tendinopatik değişikliklerin bir parçasıdır. Ultrasonografi (US) LE’nin değerlendirilmesinde sıklıkla kullanılmasına rağmen klinik rölünü destekleyen yeterli dökümantasyon bulunmamaktadır.
Sorular: Ultrasonagrafi tek başına LE tanısında kullanılabilir mi? Ortak ekstansör tendonun renkli Doppler bulguları LE için patognomonik midir? Kemik spur varlığı ve LE gelişimi arasında bir bağlantı var mıdır?
Dizayn : Kesitsel, gözlemsel ve karşılaştırmalı çalışma.
Katılımcılar : Sağlıklı dirseklere sahip 264 katılımcı ve kronik LE’si bulunan 60 hasta.
LE hastaları için dışlama kriterleri : 18 yaşından küçükler, son 3 ayda glukokortikoid enjeksiyonu öyküsü ve önceden geçirilmiş LE ameliyatı tarifleyenler, inflamatuar hastalıklar (örn., romatoid artrit, psoriatik artrit veya inflamatuar bağırsak hastalığı), boyun ağrısı, ipsilateral (aynı tarafta) omuz ağrısı ve kronik yaygın ağrı sendromları bulunanlar.
Sağlıklı dirseği olan grup için dışlama kriterleri : 20 yaşından küçükler ve lateral dirsekte ağrı geçmişi bulunanlar.
Yöntem : Tendon kalınlığı, renkli Doppler aktivitesi ve kemik spur varlığı US ile değerlendirildi. Hasta özelliklerine ek olarak Hasta Bazlı Tenisçi Dirseği Değerlendirme (PRTEE) skoru, ağrı ve sakatlık kaydedildi.
Sonuç : Kullanılan ölçüm tekniğine bağlı olarak, ortalama LE tendon kalınlığı kontralateral tarafla karşılaştırıldığında 0,53 mm (% 10,2) veya 0,70 mm (% 14,5) ; genel populasyonla kıyaslandığında 0,40 mm (% 7,9) veya 0,41 mm (% 8,5) artmıştır. Ortalama renkli Doppler aktivitesi (skala, 0-4) LE bulunan kolda 3.47, asemptomatik kontralateral kolda 0.13 ve genel popülasyonda 0.26 bulundu. LE vakalarının %78’inde kemik spur gözlenmesine karşın bu oran kontralateral kolda %45 ve genel populasyonda %50 olarak ölçüldü.
Çıkarım : Ultrasonografi tek başına bir tanı aracı olarak kullanılamaz. Daha ziyade LE hastalarındaki doğal tendon kalınlığındaki belirgin varyasyonlar ve tendon kalınlığındaki küçük artışlar göz önüne alındığında genel değerlendirmelere yardımcı bir ek değerlendirme aracı olarak kullanılabilir. Kontralateral dirsekte (asemptomatikse) genel popülasyona göre tendon kalınlığı ortalama değerleri daha iyi bulunmuştur. Renkli Doppler aktivitesi devam eden tendinopatinin bir göstergesidir ve LE teşhisini destekler, ancak patognomonik değildir. LE şüphesi olan bir hastada Doppler aktivitesinin olmaması, diğer tanı olasılıklarını artırmalıdır. Genel popülasyonda yüksek prevalansı göz önüne alındığında, kemik spurun tanımlanması klinik olarak çok anlamlı olmayabilir. Ağrı, sakatlık, PRTEE ve hastalık süresi, US tekniklerinden hiçbiriyle ilişkili bulunmadı.
Yorum : Bu ilginç araştırma için sizlere teşekkür ederiz. Pratikte, aktif tendon iltihabı tanısında sonografik palpasyonda hassasiyet büyük rol oynamaktadır. Asemptomatik kemik proliferasyonu veya tendon kalınlaşmasının, genellikle rastlantısal olduğu kabul edilmelidir.
Her Yeşil Tofüs Değildir: Minimum Atenüasyon Optimizasyonu ve Kalay Filtre Kullanımının Ayak ve Ayak Bileği Çift Enerjili Bilgisayarlı Tomografisinde Görülen Kümeleşmiş Artefaktları Azaltmadaki Önemi,
Park EH, Yoo WH, Song YS, Byon JH, Pak J, Choi Y. Not All Green Is Tophi: The Importance of Optimizing Minimum Attenuation and Using a Tin Filter to Minimize Clumpy Artifacts on Foot and Ankle Dual-Energy CT. American Journal of Roentgenology. 2020 Jun;214(6):1335-42.
https://www.ajronline.org/doi/full/10.2214/AJR.19.22222
Giriş: Çift enerjili bilgisayarlı tomografi (DEBT), kimyasal bileşimlerine göre ürik asit kristallerini kalsiyumdan ayırt ederek, gut hastalığının erken tedavisini mümkün kılan umut verici sonuçlar göstermiştir. Kronik gut hastalığındaki tofüsün toplam hacmi DEBT ile ölçülerek, tofüsün kantitatif değerlendirilmesi ve hasta takibinde tedavi yanıtının analizi mümkün olabilir. DEBT bazı durumlarda saf olmayan materyali yeşil renk olarak kodlar. Bir milimetreden küçük yeşil pikselleşmelerin oluşturduğu bir küme olan bu artefaktlar, “submilimetrik artefakt kümesi” veya “kümeleşmiş artefaktlar” gibi farklı terimlerle tanımlanmıştır. Bu artefaktlar tendon ve ligamentlar üzerinde kümeler halinde görünmektedir. Bu yüzden şekilleri ve yerleri açısından tofüslere benzeyen bu yapılar hastalık teşhisi ve tanısını zorlaştırmakla birlikte yanlış pozitifliklere de sebebiyet verebilir.
Soru: Kümeleşmiş artefaktların sıklığı nedir ve nerede bulunur? Kümeleşmiş artefaktların gut hastalığı olarak yanlış tanı alma oranı nedir? Atenüasyon değerini artırmak ve tomografide seçici bir foton kalkanı kullanmak bu artefaktı önlemede etkili olur mu?
Dizayn: Retrospektif araştırma
Katılımcılar: Chonbuk Ulusal Üniversite Hastanesinde ayak ve ayak bileği çift enerjili bilgisayarlı tomografisi (DEBT) çekilen 40 hasta.
Dışlama Kriterleri: Tek enerjili bilgisayar tomografisi (TEBT), gut hastalığı öyküsü, gut hastalığını ekarte etmek için yapılan BT, 16 yaş öncesi bireyler, bir romatolog tarafından gut hastalığı sebepli olduğundan süphelenilen ağrı varlığı, taranmış alanda önceden var olan metal protezler, standard gri ölçekli BT görüntülerinde yüksek atenüasyon gösteren ve DEBT rekonstrüksiyonunda da yeşil pikselleşme olarak ayırt edilen alanlar
Yöntem: Set 1’deki görüntüler DEBT ile kalay filtre kullanılmadan elde edilmiştir. Set 2’deki görüntüler DEBT’de kalay filtre kullanılarak elde edilmiştir. Hem Set 1 hem de Set 2’deki görüntüler rastlantısal olarak minimum 130 HU ve 150 HU olacak şekilde atanmıştır. Üç radyolog birbirinden bağımsız şekilde tüm görüntüleri; yeşil renk pikselleşmenin varlığı, hacmi ve yeri üzerinden değerlendirmiş ve bulgularını 4 ölçekli bir güven ölçeği, sıklık ve hacme göre not etmiştir. Yanlış tanı oranı ve puanı,Wilcoxon ve McNemar testleri kullanılarak karşılaştırılmıştır.
Ana Bulgular: Set 1’de, minimum atenüasyonları 130 HU ve 150 HU olarak ayarlanmış tomografide, kümeleşmiş artefaktların sıklığı sırasıyla 81% ve 68% olarak saptanmıştır. Set 2’de, minimum atenüasyon 130 HU olarak ayarlandığında, kümeleşmiş artefaktların sıklığı 44% olarak saptanmışken; 150 HU olarak ayarlandığında, kümeleşmiş artefakt görülmemiştir.
Sonuç: Kümeleşmiş artefaktlar kalay filtresiz DEBT incelemesinde sıklıkla görülmektedir. Minimum atenüasyonu 150 HU değerinden daha yüksek olarak ayarlamak ve kalay filtre eklemek kümeleşmiş artefaktların sıklığını azaltmıştır.
Başlangıç MR Görüntülemesinde, Kemik İliği Ödemi Görülen Hastalarda T1 Sinyal Değişikliği Olmadan Osteomiyelitin Öngörülmesi
Sax AJ, Halpern EJ, Zoga AC, Roedl JB, Belair JA, Morrison WB Predicting osteomyelitis in patients whose initial MRI demonstrated bone marrow edema without corresponding T1 signal marrow replacement. Skeletal Radiology. 2020 Mar 4:1-9.
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32130445/
Giriş: Osteomiyelit, uygun çekim teknikleri kullanılarak (ülsere yakın alanlarda) sıvıya duyarlı sekanslardaki kemik iliği ödemi ve T1 ağırlıklı görüntülerde yağ sinyalinde görülen değişiklikler ile tespit edilebilir. Ancak, vakaların bir kısmında ülsere yakın alanlarda sıvıya duyarlı sekanslarda kemik iliği ödemi izlenirken T1 ağırlıklı görüntülerde normal sinyal kaydedilmektedir. Bu durum “erken osteomiyelit” veya “reaktif hiperemi” olarak yorumlanabilir.
Sorular: Normal T1 sinyaline sahip diyabetik ayak ülseri bulunan hastalarda, yüksek osteomyelit riski oluşturan MRI bulguları nelerdir?
Dizayn: Retrospektif çalışma
Katılımcılar: Diyabetik ayak zemininde osteomiyelit süphesi mevcut 60 hastanın MR görüntüleri
Dışlama Kriterleri: Metal ve diğer artefaktlar ve kemik iliği ödeminin değerlendirilmesini engelleyebilecek yakın zamanda yapılmış cerrahi işlemler
Metod: Ülser boyutları ve derinlikleri ölçülmüştür. T2/STIR sekanslarında kemik iliği ROI/eklem sıvısı ROI oranı elde edilmiştir. Osteomiyelite ilerleme, takip eden MR incelemelerde T1 ağırlıklı serilerde normal kemik iliği sinyal kaybı ile karakterize edilmiştir.
Ana bulgular: İncelenen 60 MR arasından 34 tanesi osteomiyelite ilerlemiştir. Kemik iliği ROI/eklem sıvısı oranları osteomiyelit grup için ortalama olarak %65 ve osteomiyelit harici grup için %45 olarak saptanmıştır (p<0.001). ROI oranı >% 53olanlar, 6.5 kat artmış osteomiyelit riskine sahiptir ( p<0.001). Kemiğe yakınlık ortalaması osteomiyelit grubu için 6 mm ve osteomyelit harici grup için 9 mm’dir (p=0.02). 3 cm2den büyük ülserlerde, osteomiyelit riskinde 2 kat artış görülmüştür(p=0.04).
Sonuç: T2/STIR görüntülerinde artan kemik iliği ROI/eklem sıvısı ROI oranı, osteomyelitin görülmesinde en önemli risk faktörüdür. Ülser boyutu ve derinliği ise daha zayıf belirteyicilerdir.
Yorum: İlgi çekici bir çalışma. Pratikte, MR görüntülemesinde T1 ve T2 kortikal hipointensite kaybı ile kortikal yıkıma daha çok odaklanıyoruz. Eğer gadolinyum da uygulanmışsa, kortikal kontrastlanma da oldukça güvenilir bir göstergedir. Bence T1’de izlenen kemik iliği hipointensitesi, bu çalışmanın sonuçları ile benzer şekilde, MRG’de izlenen geç dönem bir bulgudur.
Faz Dışı Kimyasal Kayma Görüntülemesinde Anormal Sinyal Artışı: Kemik İliği Mineralizasyonu Belirtisi Mi?
van Vucht N, Santiago R, Pressney I, Saifuddin A. Anomalous signal intensity increase on out-of-phase chemical shift imaging: a manifestation of marrow mineralisation?. Skeletal Radiology. 2020 Mar 20:1-7.
https://europepmc.org/article/med/32198527
Giriş: Faz içi (Fİ) ve faz dışı (FD) kimyasal kayma görüntülemeleri (KKG), net verifiye edilemeyen kemik iliği lezyonlarını açıklamada kabul görmüş bir teknik haline gelmiştir. Yağ içeren kemik iliğinin non-neoplastik süreçlerinde, FD sekansında sinyal intensitesi (SI), 1.5 Tesla incelemede >20% veya 3 Tesla incelemede >25% düşer. Bazen, FD sekanslarında SI artışı da görülebilir.
Soru: FD sekanslarındaki SI artışının sebepleri nelerdir?
Dizayn: Prospektif Çalışma
Katılımcılar: Kemik tümörü şüphesi değerlendirmesi için sevk edilmiş 184 hasta
Dışlama Kriterleri: Yok
Metodlar: 184 vakada, FD’deki SI değişimleri hesaplanmıştır. Fİ sekanslarına kıyasla FD’de belirgin olarak SI değeri artan hastaların, mevcut BT ve direk grafileri kemik iliğindeki skeloruzu ve matriks mineralizasyonunu saptamak amacıyla analiz edilmiştir.
Bulgular: 184 hasta arasında, 40 hastanın (34.35%) FD sekansları anormal SI artışı göstermiştir. BT görüntülemelerin (27 vakada mevcut) 20’sinde medüller skleroz ve 2’sinde matriks mineralizasyonu izlenmiştir. Direk grafilerde ise 6 vakada matriks mineralizasyonu saptanmıştır. 2 vakanın MR görüntülemesinde kondral kalsifikasyon ile uyumlu punktat sinyal kaybı görülmüştür. Tipik görüntüleme özellikleri ve histolojilerine dayanarak, 17.5% vaka non-neoplastik, 45% vaka iyi huylu neoplasm, ve 37.5% vaka kötü huylu neoplasm olarak sınıflandırılmıştır.
Sonuç: KKG ile fokal kemik iliği lezyonları değerlendirmesinde, FD sekanslarındaki anormal SI artışı vakaların yaklaşık üçte birinde görülebilmektedir. Bu vakaların 75%’inden daha fazlasında, BT ve direk grafiler difuz kemik iliği sklerozu veya matriks mineralizasyonu gösterir.
Yorum: Harika bilgiler. Fiziğe geri dönecek olursak, FD görüntüleme hemoraji veya hemosiderin görülen bölgelerde de sinyal artışı gösterecektir. Bu nedenle orak hücreli anemi, tenosinovyal dev hücreli tümör (TSDHT) ve hemartroz gibi kemik iliği hemosiderozu görülen vakalarda; sinyal artışı görülmesi beklenir.
İyi Huylu Periferik Sinir Kılıfı Tümörlerinde Ameliyat Öncesi Değerlendirme İçin Difüzyon Tensör Görüntüleme ve Traktografi
Gersing AS, Cervantes B, Knebel C, Schwaiger BJ, Kirschke JS, Weidlich D, Claudi C, Peeters JM, Pfeiffer D, Rummeny EJ, Karampinos DC. Diffusion tensor imaging and tractography for preoperative assessment of benign peripheral nerve sheath tumors. European Journal of Radiology. 2020 Jun 6:109110.
https://europepmc.org/article/med/32559592
Ön Bilgi: Nörofibroma tespit edilmesi halinde, tümörün tamamen ortadan kaldırılması etkilenen sinirin tamamının rezeksiyonu ile mümkün olabilir. Bu durum sinir fonksiyonunda kayba sebep olacağından; rezeksiyon ve bunun sonucunda oluşabilecek komplikasyonlar değerlendirilmeli, nörofibromanın bir iğsi hücreli sarkom olan malign periferik sinir kılıfı tümörüne (MPNST) dönüşme riski iyi analiz edilmelidir. Öte yandan schwannomalarda kanserleşme eğilimi düşüktür ve eğer schwannomalar cerrahi erişim yolunda eksantrik olarak konumlanmış ise operasyon sırasında fasiküller rahatlıkla korunabilir. Bu yüzden, iyatrojenik hasara yol açmadan tam rezeksiyon yapabilmek için fasiküllerin tam konumu hakkında detaylı bilgi sahibi olmak çok önemlidir.
Sorular: 3D difüzyon ağırlıklı (DW) sokanslarla oluşturulmuş fiber traktografi ve difüzyon analizlerinin, iyi huylu periferik sinir kılıfı tümörlerinin ameliyat öncesi değerlendirmesinde tanı değeri nedir?
Dizayn: Prospektif çalışma, 2016 Ekim ayından 2018 Ocak ayına kadar.
Katılımcılar: Toplamda 22 hasta (ortalama yaş 50.9 ± 18.6 yıl, 13 kadın) içinden 18 schwannoma ve 11 nörofibroma incelendi. Tüm vakalarda, tümör rezeksiyonu veya ekzisyonel biyopsi ile histopatolojik tanı koyuldu.
Dışlama Kriterleri: Periferik sinirler ile alakalı olmayan lezyonlar bu çalışmadan çıkarılmıştır (1 sarkom and 2 miksoma).
Yöntem: Histolojik olarak doğrulanmış schwannoma hastalığı (N = 18) ve nörofibroması olan (N = 11) 22 hastaya yağ baskılı 3D DW turbo spin eko sekansı dahil 3Tesla MR incelemesi gerçekleştirildi. Difüzyon tensör parametreleri hesaplandı ve sinir liflleri belirlendi. Değerlendirme, kör olarak 2 radyolog ve bir ortopedist tarafından yapıldı. Tümörün mikroyapısını daha iyi değerlendirmek için ortalama difüzyon gücü hesaplandı. Operasyon öncesi fasikül görüntülemesi puanlandırılarak, anatomik lokasyon ve tümörü saran fasikül miktarına göre sınıflandırma yapıldı. Görüntüleme sonuçları ile operasyon sırasındaki bulgular arasındaki uyum değerlendirildi.
Ana Sonuçlar: Difüzyon Tensör Görüntülemenin %78,3’ünde, fasikül görüntüleme iyi veya çok iyi olarak puanlandırılmıştır. Traktografi incelemesi, schwannoma’nın (94.8 %) norafibromadan (0 %, P < 0.01) daha fazla eksantrik olarak konumlandığını göstermiştir. Fasiküller schwannoma’da çoğunlukla kesintisizken(87.5 %), nörofibromada fasiküllerin hiçbiri kesintisiz olarak bulunmamaktadır (0 %, P = 0.014). Tümör etrafındaki fasikül yollarına ilişkin görüntüleme özellikleri ve cerrahi bulgular arasında önemli ölçüde uyum saptanmıştır (κ = 0.78). Schwannoma’nın ortalama difüzyon gücü (1.5 ± 0.2 × 10 −3 mm 2/s) nörofibromanınkinden önemli miktarda düşüktür (1.8 ± 0.2 × 10 −3 mm 2/s; P < 0.001). Youden endeksi ise 1.7 × 10 −3 mm 2/s’de optimal limit göstermektedir (duyarlılık: 0.91; özgüllük: 0.78; J = 0.69).
Sonuç: Ameliyat öncesi difüzyon tensör görüntüleme, schwannoma ve nörofibroma ayrımını ve ameliyat öncesi planlamada tümörün sinir fasiküllerine göre konumunun belirlenebilmesini sağladı.
Yorum: Çalışmanız için teşekkürler. Örneklem küçük fakat sinir kılıfı tümörleri arasındaki farkları iyi bir şekilde gösteriyor. Hatırlanması gereken bir diğer nokta ise segmental schwannomatosis, rezeksiyonun yapılabilmesini zor veya imkânsız duruma getirmektedir. Ayrıca schwannoma veya norafibroma ile ilişkili olan fasiküller zaten işlevsiz durumda olduğundan rezeksiyonları önemli bir fonksiyon kaybına sebep olmamaktadır. Bu konuda daha büyük çalışmalar bekliyoruz.
Ayak Bileği Ekleminde Kıkırdak Hasarı Tespiti İçin Flat-Panel Bilgisayarlı Tomografi Artrografisi: In Vivo İlk Sonuçlar
Sarah P, David C, Roman G, Vanessa P, Daphné G, Pierre C, Le Corroller T. Flat-panel CT arthrography for cartilage defect detection in the ankle joint: first results in vivo. Skeletal radiology. 2020 Mar 7:1-7.
https://link.springer.com/article/10.1007/s00256-020-03398-9
Ön Bilgi: Direkt MR artrografi, standart MR görüntüleme ile karşılaştırıldığında kondral hasarın tespitinde daha iyi sonuçlar vermekte olup eklem kıkırdağında lezyon şüphesi olan hastalarda kullanımı dikkate alınmalıdır. MDBT artrografi, eklem kıkırdağı değerlendirilmesinde özellikle de hiyalin kıkırdağının ince olduğu ayak bileği ekleminde tercih edilen yöntemdir. Son zamanlarda, Flat-Panel Bilgisayarlı Tomografi(FPBT) artrografisinin in vitro ve ex vivo ortamlarda MDCT artrografisine eş değer uygulanabilirlik ve görüntü kalitesine sahip olduğu gösterilmiştir.
Sorular: FPBT artrografisinin MR artrografiye ve MDBT artrografiye göre ayak bileği eklemindeki kıkırdak hasarı tespitinde tanısal performansı nedir?
Dizayn: Prospektif çalışma.
Katılımcılar: Temmuz 2015 ve Nisan 2017 arasında, ayak bileğinde eklem kıkırdağı lezyonu şüphesiyle başvuran 27 hastaya, aynı gün içerisinde ameliyat öncesi tetkik amacıyla FPCT, MDCT ve MR artrografi uygulanmıştır.
Dışlama Kriterleri: Ayak bileği artroskopisi veya açık ameliyat geçmişi olanlar ve kontrast madde enjeksiyonu ile kesitsel görüntüleme arasındaki zaman farkı 30 dakikadan fazla olanlar.
Yöntem: Eklem kıkırdağı lezyonu şüphesi olan 27 hastaya, seyreltilmiş gadolinyum ve iyobitridol enjeksiyonuyla ayak bileği artrografisi uygulanarak FPBT, MDBT ve 1.5 T MR görüntülemeleri elde edildi. FPBT, MDBT ve MR artrografi tetkikleri kör ve bağımsız olarak iki kas-iskelet radyoloğu tarafından değerlendirildi. Her ayak bileğinde sekiz adet eklem kıkırdağı bölgesi ayrı ayrı incelendi:medial talar yüzey, lateral talar yüzey, medial talar troklea, lateral talar troklea, tibial malleol, tibial medial plafond, tibial lateral plafond ve fibular malleol. 216 kondral alana yönelik FPBT ve MR bulguları MDBT ile karşılaştırıldı.
Ana Sonuçlar: Kıkırdak hasarı tespitinde FPBT %97 duyarlılık, %95 özgünlük ve %96 doğruluk; MR artrografi %69 duyarlılık, %94 özgünlük ve %87 doğruluk gösterdi. FPBT, MDBT artrografiyle neredeyse mükemmel uyum gösterirken MR artrografide orta dereceli uyum izlendi. FPBT’nin (2.9/3) ortalama tanısal güvenilirliği MR (2.3/3) ve MDBT (2.7/3) artrografisinden daha yüksek bulundu.
Sonuç: Ayak bileği ekleminde kıkırdak hasarı tespitinde FPBT, 1.5 T MR artrografisinden daha yüksek doğruluk göstermiş olup bu amaçla kullanımı dikkate alınmalıdır.
Yorum: Çalışmanız için teşekkürler. Ayak bileğine yönelik MR artrografinin pratikte kullanımı azalmış olup, eklem kıkırdağını değerlendirmek için yüksek çözünürlüklü 1.5T çekimler veya 1.5T ve 3T tarayıcılarda 3D görüntüleme tetkikleri tercih edilmektedir. Eğer MR çekimlerinde; 2D görüntülemede 3mm’lik kesitlerle ve 256 (veya daha yüksek) matriks değerinde veya 3D T2W görüntülemede 0.65-0.7mm voksel aralığında tutularak görüntü kalitesi optimize edilirse, BT’nin radyasyon etkisinden kaçınmak amacıyla tercih edilebilir.
References