What’s new in Cardiothoracic Imaging (Turkish) – November 2020

5 yıl ago
Kalsiyum Skorlaması: Koroner BT anjiyografisine ek veya alternatif testlere olan ihtiyacı öngören kişiselleştirilmiş bir olasılık değerlendirmesi

Judit Simon, Lili Száraz, Bálint Szilveszter, Alexisz Panajotu, Ádám Jermendy, Andrea Bartykowszki, Melinda Boussoussou, Borbála Vattay, Zsófia Dóra Drobni, Béla Merkely, Pál Maurovich-Horvatá ve Márton Kolossváry

European Radiology, 2020; 30 (10): 5499–5506

MTA-SE Kardiyovasküler Görüntüleme Araştırma Grubu ve Macaristan’daki Semmelweis Üniversitesi’nden araştırmacılar, koroner bilgisayarlı tomografik anjiografide(BTA) tanısal olmayan görüntüler veya önemli derecedeki stenozlar varsa, kalsiyum skorunun(KKS) antropometik ve risk faktörlerine ek olarak alternatif tanısal değerlendirmenin faydalı olup olamayacağına karar vermede kullanımını değerlendirdiler. Araştırmacılar, en az 1 koroner segmentte tanısal olmayan BTA’lı 276 hastayı içeren 4120 hastayı retrospektif olarak incelediler ve bu hastaların 1073’ünde en az %50 darlık vardı. Araştırmacılar, hipotezlerini test etmek için birden fazla model kullandılar. Kullanılan Model 1, beden kitle indeksi (BMI), nabız ve aritmi içeriyordu. Model 2, model 1’in bileşenlerinin yanı sıra yaş, cinsiyet ve anjina tipini de içeriyordu. Model 3, model 2’nin bileşenlerini ve KKS’yi içeriyordu. Model 1’in zayıf tanısal doğruluğa (EAA 0,56) sahip olduğu gösterildi, ancak model 2’ye dahil edildiğinde ayırt etme gücünün arttığı (EAA 0,72, p <0,001) ve ek olarak CACS (model 3) eklendiğinde ayırt etme gücünün tekrar geliştiği (EAA 0,84), p <0.001) gösterildi. Olasılık oranları, aşağıdakileri içeren birçok faktör için de oluşturulmuştur: her tür aritmi, ileri tanı testi olasılığını 2.12 artırmıştır; atipik anjina 1.29; ve tipik anjina 1.64 (tümü p <0.001). Tanısal olmayan BTA görüntü kalitesi ile üç modelin sonuçları karşılaştırıldığında, ayırt etme gücünün arttığını gösteren anlamlı bir model yoktu (p> 0.05). BTA’da gösterilen önemli koroner obstrüksiyonu olan hastalarda, model 1’in önemli ayırt etme gücüne sahip olmadığı gösterildi, ancak model 2 ve model 3 ile birleştirildiğinde tanısal güç arttı (sırasıyla EAA 0.74 ve p <0.001 ve EAA 0.87, p <0.001 ). Ek olarak, araştırmacılar, klasik farklı derecelerde kalsiyum skorlarını (1-10; 11-100; 101-400, 401-1000,> 1000) ve anjina, kalp atış hızı ve aritmi tipi ile ilişkisini değerlendirdiler. Bu faktörlerin her birinin kardiyak risk açısından önemi nedeniyle, araştırmacılar KKS için daha fazla kardiyak tanı testi ihtiyacını tahmin edebilecek tek bir kesme değeri olmadığını keşfettiler. Bununla birlikte, araştırmacılar her bir faktörü içeren tablolar geliştirdiler ve bu tablolar ileri tanı testinin gerekip gerekmediğini belirlemeye yardımcı oldu. Bu çalışmada bazı sınırlamalar vardır. Çalışma tasarımı retrospektifti ve veriler tek bir merkezden ve tek bir cihazdan elde edildi. Fraksiyonel akım yedeği dahil edilmedi ve ileri tanı testinin sonuçları çalışma tasarımının bir parçası değildi.

Genel olarak, araştırmacılar, BTA’dan önce rutin KKS değerlendirmesinin, hastalar için daha ileri değerlendirmenin gerekli olup olmayacağına karar vermeye yardımcı olabileceği sonucuna vardılar.

 

Geniş Bir Radyasyon Doz Seviyesi Aralığında Çekilen Toraks BT’de Pulmoner Nodüllerin Saptanmasındaki Gözlemci Performansı

Joel G. Fletcher , David L. Levin, Anne-Marie G. Sykes, Rebecca M. Lindell, Darin B. White, Ronald S. Kuzo, Vighnesh Suresh, Lifeng Yu, Shuai Leng, David R. Holmes III, Akitoshi Inoue, Matthew P. Johnson, Rickey E. Carter, Cynthia H. McCollough

Radiology. 2020 Sep 29;200969

Mayo Clinic’ten araştırmacılar 5 mm veya daha büyük boyuttaki belirsiz pulmoner nodülleri (eğer bir pulmoner nodülde kesin benign morfolojik bulgular yoksa belirsiz olarak sınıflandırılır) değerlendirmek amacıyla düşük doz radyasyon toraks BT’si ile rutin doz radyasyon toraks BT’sinin rolünü araştırmak istediler. Bu araştırma, pulmoner nodül değerlendirmesi için rutin doz toraks BT’si çekilen 83 hastayı içeren retrospektif bir vaka kontrol çalışmasıydı. Rutin taramalar, 120 kV’de tek X-ray kaynağı ve 70 kalite referans mAs (QRM), 0.5 saniye rotasyon süresi ve 128 x 0.6-mm detektör konfigürasyonunun otomatik poz kontrol ayarı ile yapıldı. Daha sonra taramalar, orijinal görüntüler kullanılarak daha düşük doz veri setleri üretmek için filtrelenmiş geri projeksiyon (FBP) veya yinelemeli rekonstrüksiyon (IR) işlemlerinden geçirildi. Genel olarak, araştırmacılar, hasta başına ve nodül başına hassasiyetin azalan radyasyon dozuyla birlikte düştüğünü saptadı. Ancak yeniden tasarlanmış düşük radyasyon dozu (2.5 QRM) ve rutin doz(70 QRM) arasında QRM’de 25 kat fark olmasına rağmen özgüllüğün neredeyse değişmeden kaldığı gözlemlendi. Buna ek olarak, araştırmacılar 10 QRM’nin altındaki tüm doz konfigürasyonlarında subsolid nodüller için duyarlılığın önemli ölçüde azaldığını gösterdi (p <0.05). Daha düşük genel tanısal görüntü kalitesi, görüntüde daha fazla gürültü ve kötüleşen keskinlik dahil olmak üzere azalan radyasyon dozu ile birlikte birçok sorun ortaya çıktı.

Araştırmanın genel sonuçları, belirsiz pulmoner nodüller için BT’den kötü olmayan bir performans elde edebilmek için radyasyon dozunun rutin bir toraks BT’sinin 1/7’si ve düşük doz tarama BT’sinin 1/3’ü kadar azaltılabilabileceğini göstermektedir. Alternatif olarak,  standart düşük doz tarama BT’sinin altındaki radyasyon dozu seviyelerinde kısmi solid ve subsolid nodüllerin saptanmasında düşüş olduğu gösterilmiştir. IR ile FBP karşılaştırması, IR’nin daha düşük dozlar için subjektif olarak daha iyi görüntü kalitesine sahip olduğunu gösterdi, ancak veriler gözlemci performansında hiçbir fark göstermedi. Konuyla ilgili daha fazla araştırmanın yapılması gerekimesine rağmen, yıllık taramalar için radyasyon dozunun daha da düşürülmesinin uzun vadede fayda sağlaması muhtemeldir.

Çalışmanın sınırlılıkları, aksiyal olmayan multiplanar reformatları incelemeyen sınırlı sayıda (3) okuyucuyla geriye dönük bir vaka kontrol çalışması tasarımını içerir. Uzman radyologlardan pratisyen hekimlere yapılan ekstrapolasyon da potansiyel bir sınırlamadır. Ayrıca kohort gerçek popülasyon prevalansını yansıtmayabilecek daha büyük oranda subsolid nodüllere sahipti.

 

Akut Pulmoner Emboli Sonrası Kronik Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon Tahmini için BT Tabanlı Biyobelirteçler

Giovanni Lorenz, Mnahi Bin Saeedan, Jennifer Bullen, Frederikus A Klok, Lucia J M Kroft, Lilian J Meijboom, Gustavo A Heresi, Apichaya Sripariwuth, Rahul D Renapurkar

American Journal of Roentgenology 2020 Oct;215(4):800-806.

Cleveland Clinic, Hollanda’daki Leiden Üniversitesi ve Tayland’daki Naresuan Üniversitesi’nden araştırmacılar, akut pulmoner emboli sonrası kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon (KTEPH) gelişiminde BT tabanlı belirteçlerin rolünü ve bunların tahmin değerini araştırdı. KTEPH, pulmoner hipertansiyonun (P-HTN) güncellenmiş klinik sınıflandırmasında grup 4 bozukluk olarak kategorize edilmiştir. KTEPH, tipik olarak pulmoner tromboendarterektomi ile tedavi edilebilir bir P-HTN formudur, ancak gecikme durumunda prognoz kötüleştiği ve perioperatif mortalite oranı arttığı için erken tanı tedavide başarı için zorunludur. Bu çalışma, KTEPH geliştiren hastaları değerlendirmek için retrospektif olarak gerçekleştirildi. Hastaların ilk göğüs BT’si nihai KTEPH gelişimini öngörmek için belirteçlerin belirlenip belirlenemeyeceğini değerlendirmek için yeniden inceledi. Kronik PE belirtileri veya P-HTN’ye katkıda bulunabilecek diğer önemli akciğer hastalığı olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Ana pulmoner arter, sol ve sağ ana pulmoner arterler ve ayrıca 5 interlobar dalda trombüsün subjektif derecelendirilmesi yapıldı. Dallar obstrüksiyon yok, kısmi obstrüksiyon ve tam obstrüksiyon olarak derecelendirildi. Değerlendirilen ek belirteçler şunlardı: Walsh skoru (segmental PA’daki anormalliklerin kantitatif ölçümü), sağ ventrikül çapı (RVD), sol ventrikül çapı (LVD), RVD-LVD oranı, RA çapı, PA çapı, sağ kalp trombüsü, perikardiyal efüzyon, akciğer enfarktüsü ve mozaik attenüasyon. Daha sonra bu belirteçlerin tek değişkenli analizi yapıldı ve çok sayıda faktörün KTEPH gelişme olasılığını arttırdığı gösterildi. İlk görüntülemede tıkayıcı santral veya lober pıhtı, Walsh skoru, akciğer enfarktüsü ve mozaik attenüasyonun gelecekteki KTEPH gelişimi ile ilişkili olduğu bulundu (P <0.001). Perikardiyal efüzyon (P <0.017) da KTEPH gelişimi ile ilişkili bulundu. Ayrıca RVD-LVD oranı, PA veya RA çapı ve sağ kalp trombüsü gibi diğer işaretler, akut PE sonrası KTEPH gelişimi ile hiçbir ilişkiye sahip değildi.

Çalışmanın sınırlılıkları, geriye dönük bir tasarım ve belirli hastaların örnekleme dahil edilmemesinden kaynaklanan olası seçim yanlılığını içerir. Çalışmaya dahil edilen hastalar, potansiyel yanlılığa neden olabilecek submasif/masif PE’ye sahip PE yanıt grubundandı. BT’ye kıyasla perfüzyon kusurlarını değerlendirmek için daha yüksek duyarlılığa sahip ventilasyon-perfüzyon taramaları veya ek fonksiyonel testler değerlendirmeye katılmadı.

Genel olarak, bu çalışma BT tabanlı biyobelirteçlerin, akut PE sonrası KTEPH gelişimi için daha yüksek risk altında olan hastaların belirlenmesinde önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir.

 

Translated by: Berk Mızrak, Orhan Ulaş Güler, Duygu Cengiz

References
  • Share